9 Temmuz 2012 Pazartesi

YENİ BLOGA TAŞINIYORUM!


Evet, taşınıyorum. Eski yazılarımı da beraberimde götürüyorum tabi.
Sirk Ucubesi ismiyle blogları olan başka biri daha vardı zaten, bu karışıklığı sürdürmek istemedim. Hem Sirk temasına da ısınamamıştım tam olarak...

O yüzden, işte şimdi yeni blogum!

http://siyahdudaklar.blogspot.com



8 Temmuz 2012 Pazar

Biliyorsun her kadın heteroseksüel değildir...

Emilie Autumn (kızıl) ve Veronica Varlow
Emilie'nin aseksüel olmasına rağmen bu kadar çok
öpüşmesi bambaşka bir konudur...
BİSEKSÜEL: Kendi cinsine ve aynı zamanda karşı cinse duygusal, erotik ve cinsel yönelim içinde bulunan kadın veya erkek.
(Kaos GL, "Biliyor(mu)sun Her Kadın Heteroseksüel Değildir" adlı broşürden. Linke tıklayıp broşürü inceleyin kesinlikle, çok içerikli ve ihtiyaç duyulan bi iş yapmışlar.)

13 yaşındaydım, bi arkadaşımla oturmuş birbirimize yeni keşfettiğimiz müzikleri dinletiyoduk. Okulun bahçesinde, ama nedense etraf bomboş... Emilie Autumn'un birkaç şarkısını dinlettim ona, Emilie'nin güzelliğini, yeteneğini övdüm filan derken "O kadar güzel ki lezbiyen bile olunur bu kadın için!" diye bi cümle kuruverdim bi anda. Gülümsedi, "Lezbiyen diğil ama biseksüel olunur..." dedi. "Ben biseksüelim."

Bazen hayatınızda hiç düşünmediğiniz, aklınızın ucundan bile getirmediğiniz şeyleri çok öteden beri bildiğinizi hissedersiniz [şu yazıda bahsetmiştim] de bir anda "biliyorum" dersiniz, "öyleyim".
Benim de hayatımdaki o anlardan biriydi ve dönüp kıza (bunu daha önce hiç düşünmediğim ve söylemediğim hâlde) "Ben de biseksüelim." dedim. Birbirimize sarıldık.

Kızla aramızda daha sonra bi şey yaşamadık bikaç öpüşme hariç, o zamanlar şu benim ünlü "eski sevgili"yle birlikteydim ve onu hiçbir cinsten hiçbi insan için bırakmazdım, bırakmadım. Onun da benim bu biseksüel tarafımdan haberi vardı, hatta beni kıskanıp kızla bırakması gerektiği gibi düşüncelere bile kapılmış bi zamanlar zavallı... Sonra hakkımda lezbiyen olduğuma dair çıkan onca dedikoduyu, bazı kızların benden kaçışını ve daha biçok şeyi "bu kız benim sevgilim" diyerek durdurmamış olmasına hâlâ şaşırıyorum gerçi. Benden bu kadar mı utandı gerçekten, insanları bu kadar mı umursadı? Neyse, bugün onun hakkında konuşmıycam. Sadece hayatımın her önemli meselesine karışmış olması işimi zorlaştırıyo o kadar...

İşte ben kadınlara olan ilgimi böylece tamamen keşfetmiş oldum. Gerçi düşününce her şey çok mantıklı; arkadaşlarım kaslı oğlanları izlerken ben "Vay be kızdaki kalçalara bak..." diye bağrış çığrış uzaktaki bi kızı işaret ederdim. Kadın bedeninin estetiğine, güzelliğine kim karşı koyabilir ki?


Bunda çocukluğumdan beri zevki ve cinselliği kendi bedenim üzerinden, "kadın bedeni" algısıyla görmüş ve deneyimlemiş olmamın katkısı var sanırım. Çünkü ben işe erkeklerin de dahil olduğunu fark ettiğimde "zevk" kavramı "kadın bedeni"yle eşleşmişti çoktan beynimde... Geç oldu ama güç olmadı tabi erkekle, erkek bedeniyle tanışmam; ve çok da sevdim...
Ama içimdeki kadınları çekici bulan taraftan da hiç ödün vermedim...

Bunu "şok değeri" için yaptığımı sananlar oldu; oysa ben tüm homofobik zihinlere inat "biseksüelim!" diye bağırmakla ilerde çok daha güzel bi dünyada yaşayabiliceğim inancıyla, gururla söylüyodum bunu. Okulda başıma iş açmaya başlayınca bas bas bağırmayı kestim, etrafımdakilere zarar veriyodu...

Sanıldığı gibi her kadına sarkıntılık ediyo filan da diğilim. (Genel olarak libidosu yüksek bi insanımdır, o ayrı.)

Hiç kız sevgilim olmadı, âşık olamadım da ondan. Gerçi bi ara E'yle evlilik planları bile kurar, malum "eski sevgili" beni terk ettiği için artık birlikte olabiliriz" filan derdik. Ama derdik sadece, yoksa biz o "eski sevgili"yle de neler neler diyoduk; hani nerde?
Tamam, şimdi aşkın negatif etkilerini (bkz. zombiye dönüştürme) bi kenara bırakalım da yazının ana fikrine dönelim: AŞK AŞKTIR. Ve ben aşkı, güzelliği her cinste de bulabiliyorum.

Sorularınız olursa çekinmeyin: zombikiz.blog@gmail.com (he ya, blogun adını değiştirdim ama mail adresi aynı...)

.Ucube

3 Temmuz 2012 Salı

Çocuk istiyorum! (evet, yine annelik içgüdüsü taşıyo)

Evet, çocuklara bayılıyorum. Ve inanın bana çocukları sevmek gibi genel bi özelliğe sahip olunan yaşlarda diğilim. Çevremdeki kızlar "ne evlenmesi yhaa" modunda dolaşırlarken ben erkeğim-çocuklarım-yaratım diye bi üçlünün üstüne kurmak istiyorum hayatımı.
Annenim deyimiyle "sapık", aşka inanmıyan ve materyalizm denizlerinde yüzen ablama göre "koca düşkünü", arkadaşların tanımıyla "deli" olabilirim ama umrumda diğil, ben ne istediğimi biliyorum.

Sıradan bi ailede büyümedim. Kızdıkları tek şey hasta olmamızdı, pek bi paramız olmasa da istediklerimiz alınırdı. Ne isterdim ki zaten? Kitap. Biraz daha kitap. Üç tane daha alıyım mı [Anneme aile içinde kullandığımız takma ad]? Bi dönem birbirimize "köle" diye seslenirdik, su isteyen taraf ablam ve bizdik; babam filan diğil. Hiçbi zaman çalışmamız için baskı yapmadılar - gerek yoktu, ailenin iki kızı da okullarında başarılı tiplerdi zaten, hâlâ da öyleyiz.

Babamla inşaatlara, sınıf öğretmeni annemin sınıfına giderdim. Ankara'da ortaçağ leydisi pozumla yemek yer, anneannemlerin köyüne gidince şalvar giyip yufka açardım, bi kişilik karmaşası diğildir benim için. Hiçbi şeyden iğrenmiyen, bi işi istedi mi yapan deli kızın teki oldum sonunda.

Ağaçlara aşı yapmasını, kedi köpek bakmasını, örgü örmesini, fayans döşemesini (oha!), baklava ve mantı açmasını bilen; bi an 70lerin rock'ına sarıp, bi an 80lerin disko kraliçeleri gibi takılan, oyuncak vs bakarken bile gotikliği elden bırakmıyan bi anne olucam sizin anlıycağınız.
http://www.hesionka.com/  Hesi'nin kızı için yaptığı oyuncaklar.
Hayranım bu kadına, yemin ederim.

İnsanların çocuk yetiştirmeyi bilmediğine inanıyorum. Ne beslemeyi biliyolar, ne bakmayı - hem ruhsal hem bedensel açıdan hem de! O yüzden "annelik" görevini üstüme aldım, en büyük hayalim de budur uzun bi süredir.

İnsanlar çocukları genelde bi tür ayakbağı olarak görüyo. Arkadaşlarım "uğraşamam ben bebekle yaa" filan diyolar. Ben uğraşırım. Allah aşkına, twitter'la uğraşmaktan daha mantıklı bi emek en azından! (twitter âşığı olmam konu dışı şu an.)

Benim dünyada yapmak istediğim bu. Tasarlamak ve sevmek. Dikiş öğrenmek, çocuğumla ona güzel, "alternatif" oyuncaklar dikmek. Onlarla el ele tutuşup Depeche Mode şarkılarıyla dans etmek, onlara Tim Burton filmleri izletmek, evde cadılar bayramı kutlamak...
Benim ailemde bana yaşatılan her güzelliği ona yaşatmak. Onlara. (AMİİİİN!)

Çok seviyorum. Arsız olmıyan her küçük çocuğa âşığım resmen. Ama sevdiğim erkeğin kanından olması bambaşka bi şey... Bay eski'nin bebek kardeşi, allahım! Abisi kadar seviyorum heralde o güzelliği. Ben de istiyorum. Adları hazır, her şeyleri... Odalarına neler neler yaparım ben onların. Ne oyuncaklar, ne kıyafetler dikerim. Yerim la ben onları. Aşklarım benim, tüm bu regl sancılarının biricik mantıklı sebebi onlar!
Kadınsam onlarla kadınım; içgüdülerinin peşinden aşırı bi tutkuyla giden biriyim ben.

favori gotik-annelerimden Adora BatBrat ve çocukları
İstiyorum ki dünyanın en yetenekli, en yaratıcı, özgürlükçülüğünden de ödün vermeden düzen sağlayıcı (ah annem benim, çocukken sevmezdim seni ama başka anneleri tanıyınca valla çocuk yetiştirme tekniklerinin hayranı oldum), böyle her günümüz cadılar bayramı havasında gotik bi anne olıyım...

Anlamıyorum şu insanları... Hamile olmak fikri bile beni öyle neşelendiriyo ki durup "Kızım ne halt yiyosun lan, bi sakin!" diyorum kendime. Sakini makini yok ama, ben çocuk istiyoruuum!!!

.Ucube

26 Haziran 2012 Salı

Eski blogum - Neden kaçıyorum?

Sevdiğim bloglardan biri hakkında bi "anti-blog" açılmış, baskı altında kalan blogger kız da sonunda blogunun başlığını değiştirmişti... Sinirlendim, "nasıl olur, insanların lafı yüzünden nası geri adım atar!" diye büyük bi hayalkırıklığına uğramıştım.

Şimdi, öylesine dolaşıren fark ettim ki ben de o kadar emek verdiğim; okunan, hayran mailleri aldığım blogumu, kimliğimi tek bi yorum yüzünden bıraktım. Hem de öyle bi bıraktım ki sıfırlandım... Blogda ve twitter'da birden "0 takipçi - ilk takip eden siz olun" yazılarını görmek. Sudan çıkmış balık gibiyim aslında, yazıların altında yorum bile yok; ne deli geliyo bana bi bilseniz! (Son zamanlarda yorumlar gelmeye başladı, hakkınızı yemiyim Asi Yapıncak, Lalehan ve diğerlerinin.)

Birden çaylak bloggerlar gibi oldum, oysa 4 yıllık emeğim silindi gitti... Ne eski blogumda, ne diğer hesaplarımda bu blogum ve SirkUcubesi ismi hakkında tek bi şey yazmadım. Kaçıyorum çünkü. Eskisi gibi olsun istemiyorum... Ve şimdi, ben size adresini vermediğim sürece o harika blogu da -kel ölür badem gözlü olur ya hani.. ama yalan diğil, gerçekten âşıktım bloguma-, beni de bulamazsınız.

Değer miydi acaba diye düşünüyorum. Sıfırlanmaya değer miydi?

Eski blogumda günlük misali hayatımı anlatıyodum ve koca kıçlı dediğim kızdan, hâlâ ölürüm ona dediğim eski sevgiliye kadar herkes okuyodu. Ama onu (evet, evet; yine eski sevgili...) benim blogumda, insanların içinde rezil etmelerine izin veremezdim. Gerçi benim için de tam bi bozgundu blogumu kapatmama sebep olan  yorum, ama ben bozgunlara, vurgunlara biraz fazla alışkınım sanki?

Bu aralar, hazır kimliğim de bilinmiyoken ve öğrenilmesinin de pek bi yolu yokken; hafiften hafiften eski blogun temasına dönmeyi ve hem bu temayı hem de şimdiye kadarki yazılarımın benzeri yazıları beraber yürütmeyi, hatta (eğer yandaki resimleri fark ettiyseniz) etiketlerle daha farklı "bi şeyler" (adını koyamadım mı koyamam ben de...) yapmayı planlıyorum. Ama bu dediğim sonbahara kalıcak; çünkü bu ayın sonunda Ankara'dan interneti bulunmıyan -ah, evet. belki bu yıl 2 aylık bi internet paketi almak var gündemimizde- bi ortama gidicem ve eylüle kadar da dönmiyceğim için bahçede meyve toplamak, sacda börek/baklava vs pişirmek, reçel yapmak, araba sürmeyi ve dikiş dikmeyi öğrenmek gibi işler haricinde hiçbi şey yapmıycağım ve ailem hariç kimseyle de görüşmiyceğim için yazıcak bişeyler de olmıycak. Yine de internetim olursa size günlük formatından uzak bol bol yazılar yazıcam, merak etmeyin. Her ihtimali göz önüne aldığım için yine de yazısız kalmıycaksınız...

Ben hâlâ bi sürü okuyucusu olan o ilgili blogger rolündeyim, ne yapalım?

Ne dinliyorum: Kinda Outta Luck, Lana Del Rey
Bu kadının sesi bendeki darkwave âşığı kulaklara bile yeter.
.Ucube

23 Haziran 2012 Cumartesi

"Bu yaptığımız yanlış!" - "Kullanılmak"

Ömrümde erkeklerden en çok duyduğum şey ne? İşte bu. "Bu yaptığımız yanlış Ucube."

Niye yanlış, nereye yanlış? Canımız istemiş oynaşmışız, canımız istemiş elleşmişiz; zorla yapılan bi şey yok ortada; hayır beni kullanıyo filan da diğilsin, ben beni sevmediğinin farkındayım. Yanlış olan bi şey yok. Ahlakına mı sığmadı? Kimin ahlakı, neyin ahlakı?

Beni kullandığı hissine kapılan erkekleri de anlamıyorum. E her şey açık, ben senin niyetini de kendi niyetimi de biliyorum. Beni "âşığım" diye kandırıp sonra da sikip gitsen belki anlarım o "vicdanım bunun için çok savaşıcak" demeni -ne dramatik cümle kurmuştu herif..- ama alan razı satan razı, vicdanın gitsin önemli işlerle uğraşsın.

Benimle irtibatı olmayıp da başka bi erkeğin bi kullandığını düşünen erkekleri de anlamıyorum. Bu iş karşılıklı, beyniniz o kadar küçük mü sizin? Beraber eğlenmenin neresi kullanmak? Eğer duygular olmadan cinsel şeyler yaşamak "kullanmak"sa ben bu dünyada erkekleri kullanmanın alasını yapıyorum demektir. Boşuna götleri kalkmasın, benim kullanıldığım kadar onlar da kullanılıyolar.

Yanlış anlaşılmasın, ben aşka inanan ve âşık olunca bambaşka olan biriyim. Bu söylediklerim âşık olmadığım ama bi şeyler yaşamaya değer gördüğüm erkekler için geçerli. (Değer görmediklerim zaten yaklaşamaz, o konuda rahatım.) Hem âşık olduğum adam beni kullansa da, öldürse de ben âşık olmaya devam ederim, öyle bi gerçek var.

Ama tabi bu en ahlaksız, en "kullanıp atıcı" gözüken tiplerin gelip de "Ama bu yaptığımız yanlış.." filan demesi ayrı bi komedi. Bu en ruhsuz, umursamaz gözüken sevgilimin en romantiklerden biri çıkması kadar şaşırtıcı.

Hayatımdaki erkeklerin sağ gösterip sol vurma potansiyallerini seviyim!

Ne dinliyorum: Ulysses, Franz Ferdinand
.Ucube

20 Haziran 2012 Çarşamba

Yeni sevgiliye yeni saç gerek!

Lana'nın ördekçikleri
Dişçiden çıktım, uyuşturucu iğneden dudağım şişmiş; gülümsemeye çalışıyorum ama kasları hareket ettiremiyorum... Dikiz aynasına bakıyorum hareket ediyo da ben mi hissetmiyorum acaba diye, bi de ne göriyim; çakma bi Lana Del Rey sırıtıyo orda... Resimdeki dudakların aynısı, aynı yamukluk, aynı şişlik...

Ne derseniz diyin ben ince dudaklarımla mutlu, öyle Angelina Jolie misali balon dudakları itici bulan biriyim. Muhteşem bi erkek anlatın; dudakları kalın dediğiniz an "olmaz!"ı basarım. (Gerçi âşık olunca dudağın yokluğunu bile fark edemiycek kadar hayran ve heyecanlı oluyorum ben, o mesele ayrı.)

Eh, Lana Del Rey dudağı istemediğimden eminim ama bu aralar istediğim başka bi şeyle kafayı bozdum resmen. Nedir derseniz, daha önce de biraz anlatmıştım [OKU] , saçlarımı kazıtmak! Ama kazıtmaktan çok "aşırı asimetrik" bi kesim diyebiliceğim başka bi model kestirdim gözüme. Gerçi kazıtmaktan hâllice bi şey ama ben hafif uzamış erkek saçı kıvamında bırakıcam yan tarafı.

Bu fikri eski sevgilime (şu aralar yeniden dost olmaya çalışıyoruz; eski kankalığımızın üstünde kocama bi gölge yokmuş gibi), şu âşık olur gibi olduğum ama gerisi gelmiyen baterist çocuğa, babama, ve de dün -EVET!- bana "sevgilim" demeye başlamış olan bay Endorfin'e açtım. İçlerinde anormal tepki vermeyip "Güzel olucak" diyen tek insanın Endorfin olması içimdeki "ah sen hâlâ eskisine âşıksın..." diyen sızıyı biraz susturdu sanırım.

istediğim saç modeli; bende uzun taraf daha kısa, kısa taraf birazcık daha uzun olucak

Beni yargılamayan, kararlarımda arkamda olan erkeğe varım, buna kesinlikle evet. Biraz kendime gelsem iyi olucak. Saçımı değiştirmek de buna yardım edicek; bi yıl olmuş ben hâlâ o çocuk için kestirdiğim saçla dolaşıyorum. Sevmediğimden diğil ama değişikliğe ihtiyacım var işte, hayatımın bi noktasında takılı kalmaktan yoruldum artık.

Bi insanın "saçımı kazıtıcam" dediğinde bunu beğenicek bi sevgiliden başka neye ihtiyacı olabilir? Ona bin kez yalan söylemiş, dostluklarını -bakın aşkı geçtim yani- satıp gitmiş eski bi sevgiliye mi gerçekten? O çocuğu hâlâ sevdiğimi biliyorum, Endorfin de biliyo. Dürüstüm. Artık kaybetmekten korktuğum şeylerim yok ne de olsa.

Yine de hep metalci tiplerle takılmış biri olarak Endorfin'deki yeni yeni heveslenmeye başladığı Hippielik aşkının felsefesiyle nasıl tanışırım, nasıl barışırım o da zaman meselesi...
Bi hippie, bi gotik; dolaşırız artık öyle zıt renklerde. Yine de oturup Bob Dylan'ı birlikte, hem de bayıla bayıla, dinliyebiliceğim biri olmuş oldu; kötü mü?

Ne dinliyorum: Take Me Out, Franz Ferdinand 
.Ucube

19 Haziran 2012 Salı

Eski sevgiliyle konuşmam:

Ben: Kurt Cobain düğününe pijamayla gitmiş... Çok hoş diğil mi lan? Ben de istiyorum öyle bi koca.
Eski Sevgili: -o çocuksu gülümsemeyle- Ohaa! Ben de yapıcam öyle bi şey!
Ben: Kesinlikle yapmalısın. Çok tatlı lan, ben öyle deli bi koca isterim. Ama ona katlanıcak kadın bulman lazım.
Eski Sevgili: Ya ne var kızmaz kadın.
Ben: Saçmalama çoğu kadın delirir öyle bi şeye.
Arkadaş: Evet bazıları çok takıntılı.
Ben: Evet şimdi onun düğüne pijamayla gelmesine kızmıycak bi kadın bulması lazım, benim de düğünüme pijamayla gelicek bi erkek.
Eski Sevgili: Ya kızmazlar ne kızıcaklar...
Ben: Sen zaten öyle bi kadınla evlenirsin, doğru. -Gözler dolduğu için konuyu kapatıyo...-

Bi dakika bu çocuk şu an tipik bi tiki örneğiyle çıkmıyo mu? Oğlum neyin kafasını yaşıyosun, o kız dişleriyle parçalar seni düğün salonunun ortasında! Bırakmıycaktın sen beni...


18 Haziran 2012 Pazartesi

Patti Smith - yine, yeniden hayatımı değiştiriyor

Birkaç dakika önce gördüğüm fotoğraf hayatımı kurtardı. Nasıl filan demeyin, geyet de öyle... İşte fotoğraf:


Ortada muhteşem kadın, azizem Patti Smith'le, the Patti Smith Group.

E gördün de ne oldu derseniz, size Lenny Kaye'in (gözlüklü olan) eline bakmanızı söylerim. Elin duruşuna. Lenny'nin kendi duruşuna. Hisse.

Anlatamıyorum sanırım, ama benim gözlerim doluyo baktıkça, Tanrım. Sakince eeen baştan başlasam harika olucak.

Patti Smith'e yalnızca hayran veya âşık diğilim, o benim koruyucu meleğimdir. Hayatımın en harika anlarını Patti'ye borçlu diğilim dersem çarpılabilirim, o derece.

Patti olmasaydı hayatımın erkeğiyle hiçbir zaman olmıycaktım. Bu bile yeterli.

Dün onunlaydım. Bunun beni  ruhen ne kadar zorladığını anlatabiliceğimi sanmıyorum... Biraz toparlamıştım son aylarda ama yine köpek gibi âşık olup geldim. Aramızdaki duvara çarptım da geldim.

Pek de kendimde diğildim anlıycağınız. Sakinleşmek için kahveye vurdum yine işi, biraz iyi geldi en azından.

Ben onunla ilişkimizin hep Patti ve Robert gibi olmasını istemişimdir. "Aşkımız bittiğinde yan yana olucaz" diyip dururdu. Lafta kalan şeylerin listesini burada çıkartıcak diğilim.
Nadir görüşüyoruz artık, ama her görüştüğümüzde Patti Smith dinler; Robert ve Patti hakkında konuşuruz. Bazen hâlâ Robert'ın taklidi yapar... Yapardı. En son yaptığında sevgilisi yoktu.

Patti'nin Robert'la olanları ve hayatını anlattığı Çoluk Çocuk'u şu ana kadar tekrar ve tekrar okudum... Her seferinde kendime yeni dayanaklar, onsuz da yaşayabiliceğime dair işaretler aradım. Onu görünce öyle çarpılıyorum ki bu işaretlerden aldığım güç yerle bir oluyo tabi... O ayrı mesele.

Patti ve Robert
İki gündür içinde bulunduğum "onsuz yaşayamıycaaağm!" krizini de bu fotoğraf hafifletti işte. Robert gittikten sonra Patti'nin nası dayandığını düşündüm. Anlattığı yalnızlığı daha iyi anlıyodum çünkü artık. Peki bu fotoğraf? Patti'nin başkasından güç aldığını görmek, kendimi başka erkeklerde aramamın içimde bıraktığı ihanet hissine iyi geldi biraz. Umut verdi, belki olur dedirtti...

Bi de aklımdan çıkmıyo tabi Rock n' Roll Nigger'da Patti'nin "Lenny!" diye haykırışından sonra Lenny'nin lafa girip bir dörtlük atması... (O yarım dakikalık olay hayatımdaki en mutluluk verici şeylerden biri Easter plağını aldığımdan beri.)

Dün onunla Because the Night'ı dinledik. Hatırlayıp hatırlamadığını sordum bu şarkıyı. Hatırlıyorum dedi. Bizim şarkımızdı. Benim seçtiğim bizim şarkımız. Onun seçtiği Senden Daha Güzeldi. Tanıştığımızda bana dönüp onu çalmış, bikaç dizesini söylemişti. Utancımdan ayakkabılarını izlemiştim... Ben ömrümde sadece ondan utandım zaten. Sadece ondan çekindim. Gözlerine bakmak artık daha da zor. (Arkadan da Elegie çalıyo, yapılır mı bu bana?! Depresyona mı bağlıyım yine?)

Patti hayatımda beni ayakta tutan şeylerden biri. Müziğinde kaybolmaktan mutlu olduğum biri. tuvallere çizdiğim, duvarlarıma astığım, yüzünü görmekten güç aldığım harika bi kadın. Benim için dünyanın en güzel kadınlarından biri.

Fotoğrafa dönersek... Lenny de Patti de 70li yaşlarına yaklaştılar şu zamanlar, ve hâlâ ikisinin sahnede birlikte oluşu muhteşem şeyler yaratıyo. İkisi de çoğu artık aramızda bulunmayan harika bi kuşaktan geriye kalan iki gerçek sanatçı. Bu duygudaşlığı onları izlerken hissedebiliyorum ben.

Yine de ne olursa olsun değişmiyen bi Robert gerçeği var. Ben de hayatımda "o"nun bi gerçek olarak kalıcağını her seferinde derinden hissediyorum. Biz ayrılalı bir yıl oldu, ben hâlâ onu ilk gördüğüm gündeyim.

Patti'nin çok sevdiği bir kocası olduğunun -artık aramızda diğil- farkındayım. Robert'tan sonra biçok adamla bi şeyler yaşadı, biliyorum. Ama ben biliyorum ki Patti şu cümleleri yazmış: "Dünyanın çeşitli sahnelerine o  [Robert] yanımda olmaksızın çıkarken, bazen gözlerimi kapar, onu deri ceketini çıkartıp, benimle birlikte bin bir rakstan oluşan sonsuz bir diyara girerken hayal ederdim." (Çoluk Çocuk)

Hayatımı onun orda olmayışının boşluğuyla geçirmem gerekiyorsa yaparım. Ama ne olucağı asla bilinmez, diğil mi? Yine de o benim "hayatımın sanatçısı"ydı, hep öyle kalıcak. Tek korkum öldüğünde uyuyor olmak.

Tamam şimdi zırlamayı keselim ve fotoğrafa dönüp Rock n' Roll Nigger dinliyelim.

Duruşuna ölürüm...

.Ucube

Önemli Tarihler - sevdiklerim ne zaman doğmuş, ne zaman ölmüş?


1 Ocak
1997- Nia Lovelis, doğum

7 Ocak
1943 - Nicola Tesla, ölüm

10 Ocak
1971 - Coco Channel, ölüm

19 Ocak
1809 - Edgar Allan Poe, doğum
1943 - Janis Joplin, doğum

20 Ocak
1993 - Audrey Hepburn, ölüm

21 Ocak
1950 - George Orwell, ölüm

1 Şubat
1851 - Mary Shelley, ölüm

9 Şubat
1881 - Dostoyevski, ölüm

11 Şubat
2010 - Alexander McQueen, ölüm

12 Şubat
1809 - Charles Darwin, doğum

20 Şubat
1967 - Kurt Cobain, doğum

2 Mart
1942 - Lou Reed, doğum

9 Mart
1989 - Robert Mapplethorpe, ölüm

15 Mart
1937 - H. P. Lovecraft, ölüm

17 Mart
1969 - Alexander McQueen, doğum

22 Mart
1832 - Goethe, ölüm

5 Nisan
1994 - Kurt Cobain, ölüm

12 Nisan
1975 - Josephine Baker, ölüm

13 Nisan
1914 - Orhan Veli, doğum

15 Nisan
1980 - Michelle l'Amour, doğum

19 Nisan
1882 - Charles Darwin, ölüm

21 Nisan
1955 - Murathan Mungan, doğum
1956 - Robert Smith, doğum


4 Mayıs
1929 - Audrey Hepburn, doğum


9 Mayıs
1962 - Dave Gahan, doğum


18 Mayıs
1980 - Ian Curtis, ölüm


24 Mayıs
1941 - Bob Dylan, doğum


1 Haziran
1926 - Marilyn Monroe, doğum


3 Haziran
1906 - Josephine Baker, doğum
1924 - Franz Kafka, ölüm


25 Haziran
1903 - George Orwell, doğum


2 Temmuz
1937 - Amelia Earhart, ölüm


3 Temmuz
1883 - Franz Kafka, doğum
1971 - Jim Morrison, ölüm


10 Temmuz
1856 - Nikola Tesla, doğum


11 Temmuz
1957 - Peter Murphy, doğum


15 Temmuz
1956 - Ian Curtis, doğum


23 Temmuz
2011 - Amy Winehouse, ölüm


24 Temmuz
1897 - Amelia Earhart, doğum


26 Temmuz
1894 - Aldous Huxley, doğum


5 Ağustos
1962 - Marilyn Monroe, ölüm


7 Ağustos
1560 - Erszebeth Bathory, doğum

9 Ağustos
1976 - Audrey Tautou, doğum

28 Ağustos
1749 - Goethe, doğum

19 Ağustos
1883 - Coco Channel, doğum

20 Ağustos
1890 - H. P. Lovecraft, doğum

21 Ağustos
1614 - Erszebeth Bathory, ölüm

30 Ağustos
1797 - Mary Shelley, doğum

5 Eylül
1946 - Freddie Mercury, doğum

14 Eylül
1983 - Amy Winehouse, doğum

18 Eylül
1970 - Jimi Hendrix, ölüm

28 Eylül
1972 - Dita von Teese, doğum

4 Ekim
1970 - Janis Joplin, ölüm

7 Ekim
1849 - Edgar Allan Poe, ölüm

9 Ekim
1940 - John Lennon, doğum

11 Ekim
1963 - Edith Piaf, ölüm

4 Kasım
1946 - Robert Mapplethorpe, doğum

10 Kasım
1975 - Horses piyasaya sürüldü.

11 Kasım
1821 - Dostoyevski, doğum

14 Kasım
1950 - Orhan Veli, ölüm

22 Kasım
1963 - Aldous Huxley, ölüm

24 Kasım
1991 - Freddie Mercury, ölüm

27 Kasım
1942 - Jimi Hendrix, doğum

8 Aralık
1943 - Jim Morrison, doğum
1980 - John Lennon, ölüm

19 Aralık
1915 - Edith Piaf, doğum

27 Aralık
1946 - Lenny Kaye, doğum

30 Aralık
1946 - Patti Smith, doğum

.Ucube

17 Haziran 2012 Pazar

Bloglovin'de de tekip edebilirsiniz!

Follow my blog with Bloglovin

Blog bağımlısı olan biri olarak Bloglovin benim çok kullandığım bi uygulama. Takip ettiğiniz blogların hepsini tek çatı altında toplayıp yeni yazılardan anından haberdar ediyo sizi. Siz de "tüm o blog adreslerini hatırlayıp yeni yazı var mı diye gün gün takip etmek" denen ruh hastası alışkanlıktan kurtuluyosunuz.

15 Haziran 2012 Cuma

İkiyüzlü ve hasta bir kadın olmaktansa "kötü" kadın olmayı yeğlerim.

Yok, zeki olmıycaksın. Özgür olmıycaksın, heleki kendi ayakların üstünde asla ve asla durmıycaksın! Kendi özel zevkin olmıycak, olamaz zaten; sen kimsin ki - ve kendi bedenin üstün karar yetkin bile olamaz.

İşte bu devirde, bu ülkede böyle olmalı kadın.

Özgür müsün, kendi kendine yetebiliyor musun, götün kalkmış o zaman!
Fikir mi beyan ediyorsun? Gevezesin, ukalasın, fitnesin!
Güzellik anlayışın "şu" mu? Olamaz efendim, ancak "bu" olursan güzel olabilirsin.
Zaten insan da diğilsin, kamu malısın anca; beyfendiler "kadın çocuk doğurma kapasitesi itibariyle topluma aittir" buyurdular!
Tecavüzcünün çocuğunu da doğuracaksın, devlet bakar! Yok kürtaj da neymiş, cinayet, cinayet! Peki yasadışı yollardan çocuğunu aldırmaya çalışırken kaç kadın ölücek, çok mu umrunda devletin? Çocuk esirgeme kurumları çok mu harika çalışıyor? Daha biz, elimizdeki doğmuş çocuklara en iyi şekilde mi bakıyoruz ülke olarak?

Ama hayır, bu devirde zeki olmayacaksın kadınsan. Sorgulamycaksın, emre uycaksın. Zeka neyine senin, sen otur evinde; paşa paşa doğur 3 çocuk... Ama erkek çocuk ha, kız çocuk soyu kurutur sonuçta!

Kadınlığımıza, cinselliğimize karışan yalnızca politikacılar olsa, yine kaçış olurdu bu aptallıklardan. Oysaki tutun yan komşunuzdan, otobüste laf atan adama, okulda/işte arkanızdan "ne rahat kadın.." diye dedikodu yapan gerikafalı kadına, eve genç bi erkekle giriyosunuz diye adeta dürbün takınmışçasına sizi izleyen karşı apartmandaki teyzeye kadar.. herkesin denetleme payı var kadınlığın üstünde!
Sanıyor musunuz ki yalnızca erkeklerin baskısı var; hayır, kendini bilmez kadınlara daha çok batıyor en başta saydığımız özellikler.

Yaşıtlarınızın, çevrenizdekilerin işine geliyor mu peki sorgulamanız, kendi ayaklarınız üstünde durmanız, istediğinizi yapmanız?
Sizi erkeklerle rahat görenler arkanızdan "orospu"yu basmıyorlar mı? Cesurca reddedebiliyorsanız bi erkeği, neden hoşlanmadığınızı açıkça söylüyorsanız "bi tarafları kalmış"sınızdır hemen! Karşınızdakine güvenip sevginizi en derin şekilde göstermeye çalışın, "namussuz" oluverirsiniz. Eğer seks hakkında konuşmaya açıksanız, karşı cinsin sorularını cevaplayıp yanlış bilinenleri düzeltmeye çalışıyorsanız "sapık"sınız, başka açıklaması olamaz!


EMMA GOLDMAN DİYOR Kİ:

KADIN ARKADAŞLAR!
Cinselliğimize ambargo koydurmaya son!
Sevilmeyen bir bedene dokunmak, bir insanlık suçudur.
Çifte standartlı ahlak, kadınlara rahibe gibi yaşamalarını buyururken, erkekleri azdırır.
Çoğu kadın, cinselliğini gizler, gösterene de hakaret eder bu iki yüzlü ahlakı dayatanlar.
Ve bu erkekleri azdıran, kadınları pasifleştiren, ahlaksızların ahlakına, göre, cinsellik, yalnızca erkeğin eylemine bağlıdır.
Bu yüzden, çoğu kadın ve erkek, ruhsal ve bedensel yönden zarar görüp, sakatlanmaktadır.
Cinselikle aşk bir bütündür.
Bütün bu yasakların ve önyargıların ardındaki gerçek, tarihsel olarak, kadınların cinsel gücünden korkmalarıdır.
Bir kadın da, sevişmek arzusunu bağıra bağıra dillendirmelidir.
Namus, şeref bacak arasında değildir.
Şerefsizlik, kadın bedenine ambargo koyan, iki yüzlü ahlakçılıktır.
Gönülsüz sevişmek tacizdir. Sarkıntılıktır.
Kadınlar, sevişmeyi ertelememeli, erkeklerden baklememelidir. Varsın "kötü" kadın desinler.
"Kötü kadın” olmak, iki yüzlü ve hasta kadın olmaktan iyidir.
Seçilmeyi beklemeyin,
SEÇİN!


Bir kadın olarak; özgür, kendi fikirleri olan ve göstermekten çekinmeyen bi kadın olarak, Emma Goldman'a katılmamak imkansız.
Beni istediklerini gibi etiketleyebilir; sapık, namussuz, orospu, kamu malı olarak yaftalayabilirler. Ama ben numara yapmaktansa, başkalarının fikirleriyle yaşamaktansa bir orospu olarak, "kötü" bir kadın olarak yaşamayı tercih ederim.
İki yüzlü veya hasta kadın olmaktansa, "kötü" kadın olmayı yeğlerim.


.Ucube

Kısa saç mevzuu ve saç kazıtmak

http://ultimategothguide.blogspot.com
Amy Asphodel'in yanı kazınmış saçı
Bana hep sorarlar "Saçını neden uzatmıyosun?" filan diye. Deli olurum ben, hatta bi erkek sorduysa gidip saçımı iyice kestirme isteği patlar içimde. Yaşıtım kızlar benim bu kısa saç hâllerime pek bi bozulsalar da bazı erkekler ve 20lerini aşmış insanlar yakışanın bu olduğu konusunda baya ısrarcı. Peki bana sorsanız ne isterim ben saçımdan? Kazıtmak.

Kime söylesem bana cüzzamlıymışım gibi bakıyolar bi saniye, bazılarıysa içimdeki gotiği çok abartıp yoldan çıktığımı filan düşünüyo... Anlamadıkları şeyse bunun benim için bi tür tutku olduğu - hani ayakkabı gibi, alışveriş gibi bazı kadınlar için. Benimki de öyle işte, nası plak tutkum varsa kazıtmak tutkum da var. Büyütülücek, ucubeleştirilicek bi şey diğil yani.

Bi düşünün, muhteşem gözükmüyo mu? Bunu bizimkilere söylesem beni tımarhaneye kapatırlar bence, ama denemekte fayda var. Onu geçin, şu "aman kılsız olsun, uzun saçlı, fönlü makyajlı olsun"cu erkekleri de hayatından direkt olarak elemiş olucam. Kusra bakmasınlar ben onlar için saçlarımı da uzatamam, far da süremem, öyle takıntılı gibi sırtıma, göbeğime ağda da yapamam. (İçimde bi Frida Kahlo var, biliyosunuz di mi?)
Şimdi olmasa bile bi gün elbet kazıtıcam bu saçı, yoksa mezarımda rüzgar gülü taklidi yaparak geçer hayatım.

Şu anki saçım enseden kulağa kadar düz çizgi şeklinde gelip, kulaktan çenenin 2-3 parmak aşağısına kadar küt şekilde inen bi model. Ömrümde kullandığım en iyi model diyebilirim, çok memnunum yüzümdeki duruşumdan.

Kısa saçı genelde bakımdan kaçmak için kestirdiğimizi filan düşünenler oluyo. Hayallerinizi yıktığım için uygunum ama kısa da olsa erkek saçı diğil bu, yani yine herhangi bi uzun saçlı kadın kadar ilgileniyorum bu saçla. Öyle bakım kremi falan filan kullanan bi tip diğilim ben ama kakülleri düzeltmek, onları özel kurutmak gerekiyo. Ayrıca her sabah düzleştirmem gerekiyo, yoksa uçları ahtapot gibi oluyo.
Kendi yaptığım karakalem otoportrem.
Saçım aslında daha uzun ve kakülüm de düz iniyo aslında.
Sanırım kafayı fönle bozmadığınız sürece uzun bi saçı her sabah en baştan düzleştirmeniz filan gerekmiyodur?

Yani yıkaması, kurutması kısa sürüyo filan diye kısa kestiricekseniz baştan vazgeçin, öyle bi şey yok. Tabi ciddi ciddi erkeklerde gördüğümüz kısalıkta -ki bazı kadınlara gerçekten çok yakışır, ona bi laf etmiyorum- kestiricekseniz bilemem.

Ama kısa saçı gerçekten istediğiniz için kestiricekseniz insanlara kulak asmayın, direk kestirin derim. Erkek arkadaşım, bilmemkimimim hoşlanmaz diye düşünüp korkuyosanız bu fikri hemen bi kenara bırakın, çünkü sizi seven zaten fazladan bi 20 cm saç için sevmiyodur, öyle bi saçmalık olamaz. Öyleyse de gitsin zaten, öyle dandik bi şey için baskı veya naz filan yapıcaksa yani...
Hem kısa saç seven erkeklerin sayısı düşündüğünüzden daha fazla, inanın... Kadınsı havanızı bozmıyan, aksine güçlü bi özgüven katan bi model gayet harika olucaktır.

Arada saçımı uzatmak isteyip pişman oluyo muyum peki? Hayır. Sadece bikaç kez yandan örgüye çok özenip "ben de istiyoruuum!" diye huysuzlandım, o kadar. Hiç pişman olmadım. Uzun saçla -Pinkfreud deyimini kullanırsam- tam bir Kezbandım zaten.
Bilmiyenler, uzatsan daha iyi filan diyenler olur hep, siz seviyosanız onlara kulak asmanın anlamı yok. Bazı insanlar değişiklikten, farklılıktan korkar - ki kısa saç öyle nadir bi şey de diğil hani. Hatta benim kestirmemden bi yıl kadar sonra bi patlama bile oldu gibi geliyo gözlemlediğim kadarıyla.

Sanırım bu kadar. Şimdi bu gazla işini iyi bilen -yoksa mahveder, uzun saç kesmekten daha maharet gerektiren bi iştir kısa model kesmek- bi kuaföre koşun ve kurtulun o saçlardan!

.Ucube

14 Haziran 2012 Perşembe

Düşmüş Kraliçe, Düşmüş Fahişe

O kadın olmak istiyorum yine. İstediği erkeği bikaç saatte alan kadın. İstenen, peşinden koşulan; tehlikeli ve hırçın, fahişe ruhlu...

Her şey şu ünlü "eski sevgili"ye âşık olmamla başladı. Bitti demek daha doğru aslında. Gözüm kimseyi görmedi ve o fahişe ruhum, doyumsuz aslanım evcilleşti, ehlileşti, bi ev kedisi oldu o adamın kucağında.

Muhteşemdi - yine olsaydı yine, binlerce kez hem de, yapardım. Ama beni bıraktığında... Kendimi bi kadın gibi bile hissetmedim aylarca. Aynaya uzunca bi süre bakamadım. Kendimi, vücudumu pek umursamadım da... PuCCa der ya "bacaklarımı bile almadığım bi depresyon geçirdim" diye, ondan hallice bi şeydi benimkisi.

Ve benimle aylarca konuşmadığı günlerden birinde, içimdeki fahişe ruhu tekrar uyandı. Bir, iki, üç, dört, beş; ha şimdi, bak bu sefer işte.. derken kankasına bile sinema köşelerinde sakso çektim; yine de olmadı, unutamadım. Ve zarar verdi bu bana.

Çünkü artık yapamıyodum. Eskisi gibi vamp kadın diğildim, egom çok sarsılmıştı... Ve ilk kez, bi erkeğin duygularını elde edemedim. Ve bu bana öyle koydu ki... İlk yenilgi, hiçbi şeye benzemiyo.

Harika bulduğum vücudumda kusurlar görüyorum şimdi. Onunlayken dünya güzeliydim o iğrenç saç modeliyle, şimdi hayatımın teoride en güzel olduğum zamanlarını yaşıyo olmama rağmen kendimi hiç de parıltılı hissetmiyorum.

Hele şu baterist çocuk... Bana âşık olmamasını kaldıramıyorum. Beni sevmeden benimle sevişmek istemesini kaldıramıyorum. Suratıma baka baka yalan söylemiş olmasını da.

Ben yine o kadın olmak istiyorum. Velvet Underground'un adına şarkı yazdığı Femme Fatale olmak... Sırf eğlencesine, sırf "deney" olsun diye erkekleri ayartan, bi anda peşinde beş - altı köpek koşturan o kadın olmak istiyorum yine. Yine duygusuzca eğlenmek istiyorum.

Ya da yalan, eski aşkımı geri istiyorum. Veya bateristin aşkını. İkisinin arasında bi fark varmış gibi gelmiyo şu an.

Ayağıma Louboutinler giymek, salınmak istiyorum. Yine odayı sırf varlığımla doldurmak, koca bir masa dolusu erkek içinde ana kraliçe olarak oturmak, aç bakışlarını görmek istiyorum.

Düşmüş bi fahişeden çok, düşmüş bi kraliçeyim bugün.

Ne dinliyorum: Dig Up Her Bones, Misfits 
Walk me to the graveyard... Romantizm anlayışıma sıçıyım.
.Ucube

13 Haziran 2012 Çarşamba

Canım sıkkın. Öylesine.

Bi şeyler yapasım var çok, ama beynim acayip yorgun... Daha dikiş makinesi almam lazım, dikiş öğrenmem lazım; 3 şarkı daha yazılıcak, stüdyoda oğlanların nazı çekilicek, Gusch yatıya kalıcak vs vs vs... 24 saattir bikaç dilim ekmek ve kahve hariç hiçbi şey yemedim, ölmek üzereyim galiba.

Bi de başımda bi yeni dönmüş nazlı sevgili var... Çok sinir bozucu, beyfendi lütfettim de geldim, aha bak çıkıp giderim hâllerinde. Çok harika şeyler de söyledi evet, ama bütün gece o kadar soğuk konuştu ki yıldım da uyudum artık.
Bi türlü rahatlıyamıyo ki insan, sabah uyandığında yine "bi daha yüzümü görmeni istemiyorum" diye bi mesaj bulucakmışım gibi geliyo...

Bi görsem, bi sarılsam inanıcak, rahatlıycam ama zor bu aralar...

Canım çok sıkkın zombilerim. Bi şeyler yapmam gerektiğini hissediyorum ama gücümü şarkılara harcamak en iyisi olucak. Hiçbi şey yapamıyorum, içimde bi yaratıcılık patlamasıyla öyle boş boş oturuyorum anlıycağınız.

Bari tumblr filan şey ediyim... Zombi Kız'ın tumblr'ının olması da farz oldu artık. Halledince adresi veririm size. Benim gibi bi görsellik manyağı zaten tema seçene kadar üç saat geçer!

Ne dinliyorum: All We Ever Wanted, Bauhaus
Peter Murphy ruhlarımızı kurtarsın.
.Ucube

12 Haziran 2012 Salı

Hayatımda ilk kez şarkı yazdım!

Kutsal "smile" çamaşırı
Ömrümde topu topu iki arkadaşımın evine gitmişimdir, bi eski sevgilim bi de Gusch. Sevgilinin evi olayı malum, ama bugün Gusch'a gidişimde bambaşka bi amaç vardı... Oturduk saatlerce -hem de yeni taşındıkları için kolilerin arasında-, 2 litre kahve içtik ve tataaaa- 3 tane -ve bi tane de yarım- şarkı yazdık! Sözüyle, melodisiyle; söyledik kaydettik.. Sadece müzisyen tayfanın soloları, introları eklemesi ve bikaç düzeltme kaldı.

Hep şarkı yazmak istemiş, sevgilileri/aşkları hep müzisyen olmuş bi kız olarak bunu yapmak, hem de grupta lead gitarı çalan eski sevgilimin yardımına muhtaç kalmadan yapmak harika bi şeydi diyebilirim. "Sen Bilirsin", "After Midnight" -ki benim favorim, çok Gotik- ve "Fool" diye üç şarkı doğurduk Gusch'la. Şimdi geriye sadece pazar günü grubun stüdyo çalışmasına gitmek, ve eski sevgiliyi siklemeden çalışmak kaldı. Patti Smith benimle gurur duyardı.

Tabi sadece şarkı yazmakla kalmadık... Gusch benim son zamanlardaki çoğu aşkımı yıllardır tanıyan bi kız, tesadüfen hep öyle bi durumumuz oldu. Nedense öylesine (!) konuşurken birden benim eski sevgilinin en sevdiği iççamaşırının aynısından Gusch'da da olduğunu fark ettik. Kız parkenin üstünde gülüyodu en son, öyle diyim.
Fotoğrafı çocuğa yollamaya çalıştım da bi türlü gitmedi, artık çocuk ne tepki verirdi bilemiyorum. O kadar kahve kafa yapıyo bende...

Alışveriş merkezinde dolaşırken harika bi telefon gördüm bakın..
Dandik bi şey ama fikir ve görüntü harika. Bi evim olursa ilk iş böyle bi şey almak... Tabi o zamana kadar ev telefonu diye bi kavram kalır mı o da merak konusu.

Seni seviyorum Gusch
Üretmek bambaşka bi şey, kafam iyi olmuştu en son yorgunluktan ve aç kalıp kahve içip durmaktan. O hâlimle "Gusch" kelimesini de ürettim ya, o da ayrı mesele. En son kafa artık nerelere uçtuysa yaptığımız kayıtlarda "burda seksi baterist bagetlere abanııır" gibi tuhaf tuhaf cümleler var, tanrı hepimizi benim içkisiz sarhoşluğumdan korusun diyorum, laçka olmuş beynimle beraber çekip gidiyorum.

Sevgilim bana geri döndü biliyo musunuz... Nihahaaa!

Ne dinliyorum: I Found A Reason, Velvet Underground
I found a reson to keep living... Oh and the reason, dear, is you...
.Ucube

11 Haziran 2012 Pazartesi

Yapmıycam, bi ruhsuzla evlenmiycem.

Eski sevgilimi anlatmamak konusunda inatlaştığımı biliyosun. Bu blogda olmıycak diye üstüne basa basa yineliyorum kendime. Ama bugün Oscarlık bi performans sergiledi arkadaş, es geçmemek lazım.
Ben herifin kardeşiyle oynuyorum, anasıyla dedikodusunu yapıyorum; tepemizde dikilip beni görmemiş numarası yapıyo. Vay be, role girmiş adam; ne diyim...
(Şu an içimdeki "ben onu özledöööm!" diye ağlamak isteyen hödüğü susturuyoruz tabi.)
Şimdi bu konuya noktayı koyuyorum, size de onu ve ne kadar harika şeyler yaşadığımızı ve hayalkrıklığımı vs vs vs anlatıcak diğilim.

Dün ne olduysa bütün erkekler tuhaftı anacım. Biri "seni helikopterle gelip alıcam balkondan, tektaşı kapıp geliyorum" diye bi cümle kurdu, bi an acaba 3 aylık ömrüm kaldı da bana mı söylemiyolar acaba diye düşündüm yani. Gecenin geri kalanınıysa hem hayranım hem de mesafeli arkadaşım sayılabilicek bi çocukla konuşarak geçirdim.

Kim ne derse desin, ben kibarlıktan çatlayan erkek sevmiyorum abi. Bu kadar basit ve net. Bi panik havası, bi aşırı ilgi filan... Ben konuşma bitince "Tamam şimdi siktir git" diyen insanlarla zaman geçiren bi kızdım nihayetinde, öyle önümden koşup kapı açmalar filan... Yok yani, alışkın diğilim. Gidip hödüklere de âşık olmam hani, bi ortada buluşmak lazım.

Arada bi düşünüyorum da... Yok diyorum, ben böyle adamlarle evlenmiycem. Bu kendime ihanet olur. Kolayına kaçıp böyle paralı, özelliksiz ama başarılı, zeki ama ruhsuz bi adamla olmıycam. Çocuklarıma, bana ne kadar iyi olucak olsun, bu ihaneti kendime yapmıycam. Eğer yaparsam gerçekten hayatımı kaçırmış olurum çünkü.

Beraber sanat yapamıycağım birini ne yapıyım ki? Ruhsuz insan neye yarar?

Hiçbi şeyden zevk almıyan, ilgilieri/hobileri olmıyan insanlar... O kadar anlamsız ki onların yanında olmam. Yeteneğe âşığım ben; ruha, deliliğe... O sıradanlık tüketir beni.

Aç kalalım birlikte, razıyım; ama ruhsuz olmasın yarabbim! Bi de bi karanlık taraf, bi "ruh" ... Hayatımın sanatçısını bana geri vermezsin biliyorum ama yenisini bulsak? Valla bu sefer ilk buluşmadan kendimi verip her şeyi batırmıycam, kankasını da yalamıycam; manyak gibi "aşığım aşığım aşığım" olaylarına da girmiycem... Hadi be... Olmaz mı? Hiç mi?

Ne diyodum? Ha, evet; Görmezdengelme dalında Oscar...

Ne dinliyorum: Let's Go To Bed, The Cure
.Ucube



Sağolun erkekler, ben kendi masamı kendim ittirebilirim.

"Bu kadar erkeksiniz, masayı ben ittiremem" diyen kızın rezilliği kimde var? Ne oldu canım, kızsın diye senin elin kolun mu yok? Hadi hamile olsan, hasta olsan, veya gerçekten yapamıycağın kadar güç gerektiren bi iş olsa anlarım... Öyle durup bi erkeğe "yapsana şunu" diyerek mi geçiriceksin hayatını?

Sorun bende mi? Ben masa ittirilicekse ittiririm, çok ağırsa da yardım isteyip onunla ittiririm. Bi eşya mı taşınıcak, eli doluysa gider erkeğin elinden alır yardım ederim; "erkek ya, taşısın" diyip uzaktan izlemek düşünülebilicek bi şey mi allah aşkına?
"Ben kızım" diyip emir vermek nedir ya? Kendini ayrıcalıklı mı hissediyosun? Hayır, sadece kendini küçük düşürüyosun. Kadınsan yapamaz mısın yani? İnsanlara bu düşünceyi aşılamak için ne kadar da uğraşıyosun...

Sen kadınsın. Farkında mısın bunun? Her şeyi yapabilirsin. Sen karnında  9 ay bebek taşıyabilen, o bebeğin her anlamdaki ağırlığına katlanabilicek bi bedene sahipsin. Acı eşiğin bi erkeğinkine göre çok daha yüksek - doğum sancısı çoğu erkeğin ölümüne sebep olurdu. Kasların daha az gelişmiş olabilir ama sen de küçüklüğünle ve çevikliğinle çok şey yapabilirsin.

Gerçekten orda durup lanet bi masayı -gerçekten ağır bi şey bile olmıyan bi masayı- ittirsin diye erkeklere yalvarmaya, emir vermeye ihtiyacın var mı? O kadar mı inançsızsın kendine?

Sen kadınlığına saygı göstermezsen, sen önce kendini aşağılık, güçsüz görürsen dünyaya da seni öyle görmek için bi sebep verirsin.
Bunu yapma.
.Ucube

10 Haziran 2012 Pazar

Bu neyin yalanı?

Bazı erkekler öyle saçma yalanlar söylüyolar ki şaşırıyorum. Bahsettiğim şey böyle aptal bahaneler bulmak filan diğil; o saçmalıklar bile bi yere kadar mantıklı sayılabilir. Ama bu başka...

Bi kere "sen daha iyilerini hak ediyosun" temalı yalana hiç girmiycem, o bahaneler sınıfında zaten.
Benim bahsettiğim yalanlar "seni hiç sevmedim, bi şey hissetmiyodum o gece" gibisinden olanlar.

İnandırıcı mı? Cidden mi? En ufak derecede bile sevmediği bi kıza sarılan biri için çok muhteşem muhteşem gülümsüyodun sanki? Evet, hiçbi şey hissetmediğin için inleyip devam etmem için yalvarıyodun... Çok mantıklı.

"Kendimi kaybetmiştim, geçti." dese yine anlıycam.

Bi de "biliyodum" insanı var... "Beni sevdiğini başından beri biliyodum." filan derler. Nereye biliyosun arkadaşım, atma. Ben de onlardanım. Bana gelip "Sevgilin seni aldatıyo" dediklerinde aklımın ucundan bile geçmemiş olmasına rağmen başımı kaldırıp acılı kadın rolünde "Biliyorum..." demiştim. Ne bilmesi, hiçbirimiz hiçbi halt bilmiyoruz. Da işimize gelince nası hemen "biliyodum zaten" moduna giriyoruz, o ayrı bi merak benim için.

Hadi diyelim ki yalan diğil; dürüstsün... E madem sevmiyosun niye kıçımda "bitanem, aşkım" diye diye dolaşıp beni umutlandırıyosun? Madem umutlandırıyosun, niye çekip gidiyosun?

Sözünü tutmıycaksan niye veriyosun? Bunu söylemekten dilimde tüy bitti benim. Her erkeğe "bak söz vermek zorunda diğilsin, ben bi şey beklemiyorum; hep yanımda olmıycaksan beni desteklenmeye alıştırma" konulu nutuklar çekiyorum yarabbim! E, sen o kadar söz verdin de benim tavrım mı değişti? Yo, vermeseydin de aynı şekilde severdim. Eline ne geçti beni göt gibi ortada bırakınca?
Sonra tabi dersin "sen daha iyisine layıksın" vs vs...

Bu insanlara akıl ermez, bu kadar.

Ne dinliyorum: Das Model, Kraftwerk
.Ucube

Mezarımdan kalktım da geldim...

EDIT: Blog "zombi kız" adıyla açılmıştı.

Zombi Kız. Yeni bi isim, yeni b blog. Öyle acemi bi blogger filan da diğil hani... Yıllarını o blogdan o bloga kaçarak geçirmiş biri.

Ve yine yaptım işte. Yine işler yoluna girmişken, bi yığın izleyici edinmişken kaçıp yeni bi bloga sığındım. Neden mi? Çünkü çok şey değişti.

Hayatımın erkeği tarafından terk edildim. 11 ay boyunca bunun şokunu atlatamamışken yine âşık oldum. Ve -aa, ne şaşırtıcı- yine terk edildim. Dedim ki kendime, yok kızım, yeniden başlıycaksın ve bu sefer ne okuyucular, ne senin o oğlanlar bilicek yazanın sen olduğunu.

Biraz zor; kazandığınız okuyucuları -ki bloggerlar bilir, sıfırdan başlayıp okunur hâle gelmek gerçekten zordur- , her şeyi bi kenara bırakıp yeniden başlamak... Ama öyle olması gerekti.

Ve kural şu;
bu blogda o erkekler hakkında konuşmak yok. Yapmıycam, onlar hakkında yazmıycam direkt olarak. Çok kararlıyım!

Neden zombi derseniz... Şu sıralar hayatımdaki en değerli şeyi; "hayatım" dediğim şey aslında ikinci kez kaybetmiş olmamın ardından kendimi hissettiğim şey bu işte. Hayır, ölü diğilim; hortlamışım - durum böyle çünkü. Ölü günlerimi, ayrılık acımı arkamda bıraktım. Böylesi daha iyi, inanın.

Saçmalıklarıma katlanıcağınız için şimdiden teşekkürler... Sizi seviyorum.